Manisa
08 Ekim, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    41.71
  • EURO
    48.80
  • ALTIN
    5316.7
  • BIST
    10.735
  • BTC
    124448.64$

Özal’ın Yarım Kalan Barış Hikayesi ve Bugünün Gerçekleri

07 Ekim 2025, Salı 11:36

Özal’ın Yarım Kalan Barış Hikayesi ve Bugünün Gerçekleri”

04.10.2025 Tarihindeki Özel Röportaj'ımdan Çıkardığım Köşe Yazımı, Siz Değerli Okurlarımla Buluşturuyorum.

 

1993 yılı, Türkiye’nin kaderinde kırılma noktalarından biriydi. O yıllarda barışa, çözüme, kardeşliğe dair umutlar yeşerirken, ardı ardına gelen karanlık ölümler bir dönemi kapattı. O dönemin tanığı, 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal, yaşananları ve bugünle bağlantısını ilk kez bu kadar açık biçimde anlattı.

 

Ahmet Özal’a göre, babasının başlattığı barış girişimi, Türkiye’nin önünü açabilecek bir “büyük devlet aklı projesiydi.”

“1993’te ilk olarak babam tarafından böyle bir girişimde bulunuldu,” diyor Ahmet Özal. “O dönem Uğur Mumcu, babamla çok yakın çalışıyordu. 10-15 günde bir raporlarını getirir, süreci yürütürlerdi. Sonra birdenbire Uğur Mumcu öldürüldü. Ardından Eşref Bitlis Paşa ve Adnan Kahveci. Ve en sonunda babam... O süreçte bir bir gittiler.”

 

O dönemin, Türkiye için tarihi bir fırsat olduğunu anlatıyor:

“Abdullah Öcalan Mart ayında tek taraflı silah bırakmayı kabul etmişti. Eğer o gün bu sorun çözülseydi, bundan en çok İsrail zarar görürdü. Ve İsrail buna izin vermedi. Bugün Suriye’nin Kamışlı’sına kadar bir koridor açmak istiyorlar. 30 yılda 50 bin insanımızı kaybettik. Milyarlarca dolar paramız gitti. O para savaşa değil, yatırıma gitseydi bugün Almanya düzeyindeydik.”

PYD ve YPG ile diyalog devlet projesidir”

Ahmet Özal, Suriye denklemine ilişkin de çarpıcı bir yorum yapıyor.

“Bugün terörsüz Türkiye için, terörsüz bölge şarttır. PYD, YPG ve Şam mutlaka entegre olmalı, diyalog kurulmalıdır. Bu bir devlet projesidir, siyasetin değil. Devlet Bahçeli’nin bu yönde konuşmaları da devletin tutumudur. Fırat Nehri üzerindeki barajlar, Suriye’nin can damarıdır. Babam o barajları boşuna yapmadı. O suyun gücü, bizim elimizdeki en büyük kozlardan biridir.”

Filistin’de barışın anahtarı Türk askeridir”

Ahmet Özal’a göre Türkiye, bölgesel dengelerde yeniden belirleyici hale gelmeli. Filistin meselesine bakışı ise oldukça net:

“Hamas ne zaman silah bırakır biliyor musun? Ancak Türk askeri ‘Gazze’yi güvence altına alıyorum’ derse. Çünkü oradaki insanlar Birleşmiş Milletlere değil, Türk askerine güvenir. Osmanlı oranın sahibiydi, bizden başka kimse oraya sahip olmadı. Onun için çözümün anahtarı yine Türkiye’dir.”

ABD–İsrail ilişkilerinin artık çatırdadığını da vurguluyor!

“Amerikan halkının yüzde 70’i İsrail’in bu politikalarına karşı. Trump artık ‘dur’ demek zorunda. Ama Netanyahu durmuyor. Çünkü durduğu anda barış gelir ve yargılanır. İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir, ama Türkiye öyle bir ülke değildir. Böyle bir savaş olursa İsrail bir günde biter. Ama umarım oraya kadar gitmez.”

Ekonomiyi polisiye tedbirlerle düzeltemezsin”

Sözü ekonomiye getirdiğimizde Ahmet Özal, açık ve eleştirel:

“Ekonomiyi polisiye tedbirlerle yönetemezsin. Vergi memurlarını kapılara dikerek olmaz. Vergi oranlarını düşürürsen, herkes vergisini öder. Vergi reformu şarttır. KDV yüzde 10’a inse, naylon fatura kalmaz. Vergi adaletli olursa ekonomi de toparlanır. Aksi halde fren yaparsın, yatırım gelmez.”

 

Eski Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati döneminde uygulanan KKM sistemine de sert eleştiriler yöneltiyor:

“O zaman faizleri sekize düşürmek yerine yirmiye çıkarsaydık bugün bu enflasyonu yaşamazdık. KKM, 1970’lerin DÇM’sinin aynısıdır. Babam o dönem ‘bir daha bu hataya düşmeyin’ demişti. Devletin borç yükünü artırır.”

 

Yargı, yürütme ve yasama gerçekten ayrılmadıkça demokrasi olmaz”

 

Yeni anayasa tartışmalarına ilişkin sorumuza verdiği yanıt dikkat çekiciydi:

“Yeni anayasa olmalı, ama önemli olan adı değil, içeriğidir. Gerçek demokrasi için yargı, yürütme ve yasama birbirinden bağımsız olmalıdır. Eski sistemde de, bugünkü sistemde de tam bağımsızlık yoktu. Eğer birbirlerini gerçekten denetleyebilirlerse işte o zaman demokrasi olur.”

 

Ve babası Turgut Özal’dan bir anıyla tamamlıyor sözlerini;

“Babam, kendisiyle dalga geçen karikatüristleri arar, ‘karikatürünü çok beğendim, imzalısını gönder’ derdi. O karikatürleri de başbakanlık binasına astırırdı. Niye? Çünkü dünyaya şunu göstermek istiyordu: Türkiye yeniden demokrasiye dönüyor. Demokrasi olmayan yere ne para gelir ne yatırım gelir ne de güven.”

Son söz

Ahmet Özal’ın sözlerinde, hem bir babanın mirasına sahip çıkma gayreti hem de bir devlet aklının sürekliliği seziliyor.

O, 1993’te yarım kalan bir hikâyeyi hatırlatıyor:

Türkiye, barışa, istikrara, üretime ve özgüvene çok yakındı.

Belki de gerçekten, o gün o süreç tamamlansaydı bugün “fakirleştirilmiş bir ülke” değil, dünyanın merkezinde güçlü bir Türkiye konuşuyor olacaktık.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.