Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

SEN AĞAÇ DEĞİLSİN! 

Orada duruyordu bir başına. Usulcacık berrak akan yağmur damlaları yapraklara nazikçe dokunup parlatıyor ve huzurlu bir toprak kokusu sarıyordu her yanı. Her bir ağaç güçlü dallarını yayarak yeşil yeşil ışıldıyordu. Oysa “O” cılız bedeni seyrek yaprakları ile yaşamaktan ziyade hayata tutunmuş yabancı bir şekilde duruyordu bahçede. Kendisi de buraya ait olmadığını biliyordu ve yeterince güçlenip, doğası gereğince dolu dolu meyve vermesi için hiç uygun bir iklim değildi. Kim neden onu buraya getirip dikmişti, diye yanıt alamayacağımı bilsem de,  kendime sordum.  

Yıllar önce birçok fındık bahçesi görmüştüm. Ne çok neşeli yapraklarla donandığını, meyvelerini güçlükle taşıyacak ölçüde ne kadar çok meyve verdiklerini biliyordum. Oysa bu bahçede ait olmadığı bir yerde, ait olmadığı bir iklimde, kendisine çok yabancı türlere ait ağaçların içinde, var oluşunu gerçekleştirmek yerine sadece hayatta kalıyordu bu cılız fındık ağacı. İdare edip gidiyordu, gittiği yere kadar… Birçoğumuz gibi… 

Bazılarımızın hayatları da bu minik fındık ağacı ile benzer değil mi? Her varlık ait olduğu topraklarda, işlerde, ilişkilerde, üretimler içinde yeşerir, meyve verir, parlar. Kendisini tam olarak ifade edebildiği yerde sağlıklı, mutlu, neşeli, tam ve bütün olur. Kendisi olur! 

Diğer türlüsü yaşamın kıyısından tutunmaktır, yaşamak değil. Kendi hikâyemizi yazmamız, yaşamamız gerekirken başkalarının bize yazdığı hikâyede biçtiği role razı olmak??? Bize kendi hayatımızda figüran rolü biçtikleri için diğerlerine içerlemek öte yandan buna izin verdiğimiz için, içten içe de kendimize kızmak, küsmek. Kendimiz olma cesaretini, gücünü ve kararlılığını gösteremediğimiz için de idare edip gitmek öylesine. Bir söz vardı eskiden okumuştum kimin anımsamıyorum, şöyle idi: “Bulunduğun yerden memnun değilsen, değiştir. Sen ağaç değilsin!”  

Günlük sohbetlerde ne çok serzeniş duyuyorum. İnsan bazen o an yanında kim varsa içinde biriktirdiği keşke’lerini, yürümesi olası yolları varken geri adım attığı seçeneklerini ard arda sayıklar gibi anlatıveriyor. Anlattığı kişi ile birlikte her şeyin böyle olmaktan başka türlü olamayacağına kendisi de bir kez daha ikna oluyor ve bu ona geçici bir rahatlama hissi veriyor. Kuşkusuz ara sıra söylenip, dış koşulları sorumlu tutmak çözümden çok uzak bir kısır döngü. Şu ana kadar alıştığı ve bildiği yolları yürümek kişinin, kolayına geliyor kuşkusuz. Kendisi olmak için çıkacağı yolun belirsizliğinin yarattığı korku ile elindeki alışıldık konforu terk etmenin korkusu birbiriyle yarışıyor. Kişi fark etmese de en büyük yalanı kendisine söylüyor. Türlü bahanelerin ardına saklanarak, o bahaneleri aklileştirip kendisi dahi başkalarını da ikna ederek: “Ama ailem izin vermedi, ama o iş olmazdı, ama hiç param yoktu, ama zamanım yetmedi, ama başka çarem yoktu, ama koşullar uygun değildi, ama yerim ve yenim dardı, ama, …”  Bazen bu tür şeyleri dinlerken, sessizce karşımdakinin ruhuna soruyorum: “Bana anlattığına sen de inanıyor musun? Gerçekten istedin mi? Gerçekten hiç başka bir seçenek yok muydu?  Senin bildiğin ama yüzleşmekten kaçındığın hangi korku ait olduğun toprağa gitmeni engelledi?  Neden kendi zincirlerini örüyor ve tutsak ediyorsun kendini? ” 

Bu satırları okurken bazıları kendisine buradaki soruları sorarak; “Acaba?” diyerek içine kapılar açacaktır. Bazıları da mutsuzlukla şikâyet etmeye devam ederek ait olmadığı yerde duruyor olmasının ne çok mecburiyet içerdiğini başka seçeneği olmamış olduğunu, ne çok haksızlığa uğramış olduğunu,  düşünecektir. Kuşkusuz herkes haklıdır kendince. Ancak hayatın bizim anladığımız yollardan olmasa da her birimize kendimizi gerçekleştirme ve sadece bize özgü armağanımızı diğerlerine sunmak için fırsatlar yarattığına inanıyorum. Elbette her şeyde olduğu gibi bedelini ödemek koşulu ile. Bu bedel çok çalışmak, risk almak, korkuya rağmen devam etmek, başarısız olmayı göze almak gibi birçok şey olabilir. Ama karşılığında bize yaşanmış anlamlı bir hayat ve kendimizi bahşeder. Hazır değilsek, talip değilsek fırsatı göremeyebiliriz. Kairos* kuşkusuz bir başka şekilde yine gelecektir. O vakit örtülü yüzüne rağmen Kairos’un saçlarını yakalamamız, mutlu, verimli, anlamlı, üretken hayatlar yaşamamız dileğiyle…Hatırla “Sen ağaç değilsin!”  

Emel Eva Tokuyan 

 

 

*Kaıros: Antik Yunan’da “Fırsat Tanrısı”. Omuzlarında ve ayaklarında kanatlar vardır. Tüm saçı yüzünün üzerine örtülmüştür. Bu nedenle o gelirken onu tanımak ve saçlarından yakalamak lazımdır. Başının arkası keldir. Hızlıca uzaklaştığından arkasından yakalanamaz. 

Facebook Yorum

Yorum Yazın