Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

PODYUMDAN DOĞAYA

Her şeyi ardında bırakıp gelmiş, bu köye. Kırmızı yemenisinin altından uzun sarı saçları rüzgârla dalgalanıyor usulca. Şalvarını giymiş bağdaş kurup oturmuş, kucağındaki keçiye sevgiyle sarılıyor. Sonra gidip kümesten tavukların yumurtalarını topluyor. Kış gelmeden köylülerle birlikte karşıki dağdan kışlık odun toplayıp, kesip hazırladığını anlatıyor. Tahta bir sedire serilmiş bir kilimin üstünde bir elinde kitabı, diğer elinin altında, yanında hoplayıp zıplayan köpekleriyle… Yirmi yıllık başka bir hayattan bambaşka bir hayata geçiş yapmış.  Her iki yaşantısının arasındaki uçuruma rağmen, bir hayli cesur ve belki de radikal bir kararla.

Bir zamanlar aranılan, adından söz ettiren bir mankenmiş. Almanya, Amerika, İtalya, Hollanda birçok defileye katılmış. En son Cemil İpekçinin gelinlik defilesine katılmasının ardından yirmi yıllık yorucu işine son verip kendisini emekli etmiş ve tüm yıllar boyunca defilelerde arkadaşlarına anlattığı gibi Bodrum’da bir köye yerleşip kendi yetiştirdiği sebzeleri, ürettiği sütü, yaptığı yoğurdu, beslediği hayvanları ile sakin bir yaşamı seçmiş. Minik bahçesinde yürürken yılların verdiği alışkanlıkla yürüyüşündeki zariflik olmasa, o köyde doğup, hep orda yaşamış biri sanırsınız uzaktan. *

Onu dinlerken ister istemez düşünüyorum, ona yaşadığı hayatı bıraktırıp buraya getiren motivasyonu ne?

Yanıt basit; İnsan insanı ne çok yoruyor şehirlerde. Ne çok imaj altında kaybediyoruz gerçek kimliğimizi. –meli, -malı ekleriyle ne çok emek ve yıllarımız kayıp gidiyor avuçlarımızdan…. Onu dinlerken farklı etkinliklerde, kurumlarda, durumlarda, konumlarda insan tutumları ve kocaman balon egoların altında, her ne bahasına olursa olsun başarı odaklı, hırslı, doğallıktan çok zaman önce uzaklaşmış, küçük zaferlerine dev aynasında bakan, kendisini de bir imaj, bir sunum öğesine dönüştürmüş insanların tutumları, yüzleri, elleri, duruşları akıyor zihnimden. Basit, sade, samimi ve gerçek şeylerle mutlu olmayı unutmuş, daha fazlasına sahip olma çabasındayken, sahip olduklarına kölelikle mesai harcayanları…

Bulunduğumuz yaşam koşullarına görece, haklı ve güçlü olmanın, bilemediğimiz birileri tarafından belirlenmiş kriterlerinin her sabah bir kostüm olarak giyindiğimiz, doğadan uzaklaştıkça kendimizden uzaklaştığımız hayatlarımız. Belki de sahte veya bir şeyi başka gösterme çabasından yorulduğundan tüm –mış larla birlikte makyajını da silip atmış bir köşeye bu kişi. Öyle doğal, yalın, öyle içten… Bu kişi, o köyde doğmuş olsaydı, parlak ışıklar altında, beğeni dolu gözleri üzerinde hissederek, şık kıyafetler içinde podyumlarda, ülke ülke gezen bir kadının hayatına özlem duyar mıydı? Bunu bilemiyoruz. Ama görünen o ki, ün, para, konfor, sahip olduğumuzda sandığımız gibi, mutlu etme konusunda yetersiz.

İnsan ancak kendi ile buluşunca sağlıklı,   huzurlu ve mutlu oluyor. İnsan ancak doğaya yakın olabildiğinde kendi doğasına da yakın olabiliyor. Ne çok ağırlık biriktiriyoruz kendimize, yürürken yorulduğumuz. Kaçımız doğal ve kendiyle bütünlük içinde? Kim bilir, ne uzağız şimdi asıl kendimize? Radikal bir kararla, bir yeşil dala, koşulsuz sevgiyle hayvanlara sığınmak mı çare? Yoksa üst üste yığıldığımız bu hırslı şehirlerde hayatı daha doğal, daha insancıl daha samimi yaşamak için hala bir şansımız var mı? Yoksa doğamızla buluşabilmek için, egomuzun bize söylediği her küçük zaferi kazanıp, öneminin olmadığını anladığımızda mı bırakabileceğiz, birbirimizi yorduğumuz, işe yaramaz tutumları? Hangisi?

Emel Eva Tokuyan

*Bilun Dohmen-Eski Manken

Facebook Yorum

Yorum Yazın