Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

KADINA DAİR…

 

Mutlaka beyanat verecek denli söyleyecekleri vardır insanımızın. Kadınlar günü yaklaşırken aklıma düşüyor bunlardan biri: röportajı yapan soruyor hanımlara çiçek vermeli miyiz? Karşıdaki adam öyle içten onaylıyor ki her gün karısına çiçek götürüyor, onu başının üstünde taşıyor, sanırsınız. Ancak ikinci soruyla o güne değin eşine hiç çiçek almadığı, ayrıca özel bir önem de vermediği ortaya çıkıyor… Her şeyi sözde ve görüntüde kurtarmakta üstümüze yok doğrusu.

Kime sorsanız kadın çiçektir, narindir, önemlidir, incelik gösterilmelidir, toplumda yer verilmelidir, annedir, yardır, kıymetlidir… Önümüzdeki birkaç gün bu konuyla ilgili epey pembe ve sevimli sözler duymamız ve sonrasında hayatın gri tonlarındaki gerçekliğine dönmemiz muhtemeldir.

Gerçekte olan nedir? Kadına toplumda verdiğimiz değer, biçtiğimiz rol, açtığımız yer nedir?

Bugüne kadar tanık olduğum kadın hayatları düşüyor aklıma… Üç buçuk yaşındayken her hareketindeki zarafetine ve güzelliğine hayran kaldığım bir kadının, koşulları nedeniyle kendine ait doğasını koruyamadığını hatırlıyorum mesela. Toplumun; uyum sağlamak olarak addettiği, oysa kendi özünden uzaklaştığı süreci: evlendiği kaba saba adama benzemeye başladığını anımsıyorum mesela.

İç olarak zayıflığını sert hareketlerle örten ve bunu güçlü olmak zanneden erkek arkadaşının baskısı nedeniyle onca emek verdiği yüksek lisansını son aşamasında bırakan zeki ve yetenekli genç kızı hatırlıyorum mesela.

Mühendislikte kariyer yolu açıkken, kendisinden daha unvanlı bir eşi hazmedemeyecek kocası yüzünden başarısından vazgeçen kadını hatırlıyorum.

Kadın kimliği ile iş dünyasında yer etmesi zor olduğu için doğasından uzaklaşarak erilleşmek zorunda kalan hemcinslerimi hatırlıyorum mesela.

“Okumayı çok istedim. Beni okula götürmek için geldiklerinde, babam beni sakladı” diyen yoluna çıkan her binayı ayrıntılarıyla inceleyen gözü mimarlıkta kalmış nineyi ve onun hikâyesini paylaşan yüzlercesini hatırlıyorum mesela…

“Evinin kadını, çocuklarımın anası olacaksın” repliğinin kazındığı bilinçlerce, sadece ev sınırları içinde var olmaya çalışan kadınları hatırlıyorum mesela…

Bir de şehirlerde yaşayan hem güzel, hem bakımlı, hem akıllı, hem kariyerli, hem güçlü, hem …..bir çok şeyi aynı anda yapması beklenilen  kadınları hatırlıyorum mesela…

Elbette hanım olarak hayatın güçlüklerinde ve her şeye rağmen doğasını koruyarak yürümeyi başarabilmiş az örneklerimiz de var.

Hayat el ele tutuştuğumuzda anlamlı ve güzel. Hayat kadının ve erkeğin kendi doğasına uygun yaşama hakkı tanındığında zengin. Yok saydığımız yanımız bizi zayıf ve dengesiz kılar. Gerçekçi bakmak ve hakkını teslim etmekse iyileşmenin yolunu açar. Dişil enerjinin hakkının ve yerinin teslim edilmesi özlemi ile…

Emel Eva Tokuyan


 

Facebook Yorum

Yorum Yazın