Mustafa Pala

Mustafa Pala

Mail: pala.mustafa@gmail.com

HAYAT EVE SIĞMIYOR

Hayatın eve sığacağını sandık yanıldık. Hayat eve sığmıyor. İnsan dostlarını özlüyor. Dağları ovaları özlüyor. Salonlarda toplantıları özlüyor. Seyahatleri özlüyor. Genel Kurulları özlüyor. İnsan sevgiyi paylaşarak büyütmeyi, sorunları paylaşarak küçültmeyi özlüyor. İnsan kutlamaları özlüyor. İnsan insanca özgürce yaşamayı özlüyor.

Evlerimize kapanıp kaldık. Bazen gelecek düşleri kuruyorum. Projeler düşünüyorum. Bazen şiirlere tutunuyorum. Bazen geçmişe doğru sörf yapıyorum delicesine.

18 Eylül 2013 tarihinde yazdığım bir şiir geçti elime. 2013’te yazdıklarım bugün için yazılmış gibi sanki. Ben bilim adamı değilim. Kahin hiç değilim. Sade bir yurttaşım sadece. Soruyorum soruşturuyorum araştırıyorum paylaşıyorum. Ülkemi doğayı ve insanları seviyorum. Evimi nasıl seviyorsam kentimi de öyle seviyorum.

Öneriler yaparken, birileri üzülmesin diye dikkatli olmaya çalışıyorum. Amacım bekçi dövmek değil benim. Hep birlikte üzüm yiyelim diyorum.

“Su yoksa gelecek yok” adı altında bir sayfa açtım. Yarının suyunu bugünden tüketmeyelim dedim. Suyumuzu tasarruflu kullanalım dedim. Somut öneriler de getirdim. Çok su isteyen çim ekmekten vazgeçelim dedim. Az su isteyen yer örtücüler var dedim.  Ağaç dikelimi. Ağaç kesmeyelim dedim. Ağaçlar altından daha değerli dedim.

Şimdi, 2013 yılında yazdığım çok kereler paylaştığım “Güneş Uygarlığı” şiirimin bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum sizinle:

 

GÜNEŞ UYGUARLIĞI

Küresel ısınma ayıların uykusunu kaçırmış, insanların uykusunu da kaçırabilse keşke.

küresel ısınma
sürüyor artan bir hızla
felakete sürükleniyoruz
geri dönülmezlerdeyiz
suyumuz ısınıyor!   

duymayanınız kaldı mı?
karbondioksit oranı artıyor,
buzullar eriyor,
okyanuslar hızla ısınıyor,
denizler yükseliyor,
ormanlar yok oluyor 
buzullar eriyor,
göller ırmaklar kuruyor
kuraklık kapımızı çalıyor
kış sıcaklıkları artıyor,

ilkbahar erken geliyor,
ağaçlar aldanıyor
bitkiler erken çiçek açıyor,
çiçeklere don vuruyor
sonbahar gecikiyor,
kuşlar göç yollarını şaşırıyor
yaşama alanları
ölüm alanlarına dönüşüyor
erozyon hızlanarak artıyor
hastalıklar çoğalıyor
ozon kalkanındaki delik büyüyor
inanın artık
gerçekten dünya ısınıyor
görmüyor musunuz ısınıyor
biz duysak da duymasak da
bilsek de bilmesek de
görsek de görmesek de
dünya gerçekten ısınıyor

Böyle giderse önlemler alınmazsa
gerçekten küresel çölleşme olacak,
gerçekten denizler yükselecek
gerçekten ormanlar yok olacak
gerçekten salgın hastalıklar artacak
gerçekten kıyamet kopacak
anlayın artık ne olur
gerçekten kıyamet kopacak          

söylenenleri
insanları korkutmak için bir kurgu
kafamızı karıştıracak bir tuzak
temelsiz bir söylem
uydurulmuş bir kuram
sanmayın
tüm bunlar gerçekten olacak
gerçekten kıyamet kopacak
kendi soyumuzun hazırladığı
adım adım yaklaştığımız
bir kıyamet varmış
ve saat tam on ikide duracakmış
saat on ikiyi vurmadan
haydi bir şeyler yapalım n’olur
kıyamet saatini durduralım
ya da geri alalım birkaç dakika daha
yaşam sürsün
bir şeyler yapalım n’olur

yüzümüzü güneşe dönelim mesela
yüzünüzü güneşe döndüğünüzde
yüzümüz aydınlanır
yüzümüzü güneşe döndüğümüzde
gölgemiz arkamızda kalır
yüzümüzü güneşe döndüğümüzde
yolumuz aydınlık olur
yüzümüzü güneşe dönelim n’olur

çiçek gibi güzel
çiçekli bir güneş ülkesinde
karanlıktayız
don vuruyor filizlerimize
toprak kavruluyor
bir güneş ülkesindeyiz
bir güneş ülkesinde
ve karanlıkta
ve aç
ve susuz
çatlamıyor toprağa düşen tohum
boy vermiyor fidan
akmıyor dere
derinlere inerken su
yükseklere tırmanıyor kirlilik

insan soyu sorumlu
tüm yaşadıklarımızdan
ve yaşayacaklarımızdan
ve de yaklaşan sonumuzdan
sorumlu olanlar
doğayı unutanlar
suyumuzu tüketenler
ağaçları kesenler kestirenler

iki tür insan var
iki büyük grup insan
bir grup
aç gözlü hiç doymazlar
diğer grup da
vurdum duymazlar
hiç doymazların büyük orduları
topları tüfekleri atom bombaları
dolu kasaları
dünyanın her yerinde bankaları var
çevreyi kirletiyorlar

sürekli tüketiyorlar
dünyanın ali kıranı
baş keseni oldular

ya vurdum duymazlar
elle gelen düğün bayram diyorlar.
allah bilir diyorlar
başa gelen çekilir diyorlar
buna da şükür diyorlar
biliyor musunuz kabahatin büyüğü onlarda
kabahatli onlar
kabahatli olanlar
vurdum duymazlar

bir de bizim gibi
şimdilik
azınlıkta kalanlar var
kıyamet saatinin yaklaştığını gören
saçını başını yolanlar var
araştırıyorlar soruyorlar sorguluyorlar
toplanıyorlar dağılıyorlar yine toplanıyorlar
yazıyorlar konuşuyorlar
onlar konuştukça
gerçeği haykırdıkça
hiç doymazlar
onlara
felaket tellalı diyorlar

bir güneş ülkesindeyiz
susuzluk karabasan gibi
ve kirlilik
delinen ozon tabakası
ve yitip giden umutlar

güneşi unuttuğumuz
çiçek gibi güzel
çiçekli bir güneş ülkesindeyiz

benim gibi yaş alıp yaşlanmayanlar bilirler
hani bir zamanlar
güneşi içenlerin türküsünü söylüyorduk
“akın var güneşe akın,
güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın” diyorduk

 

şimdi bakın çevrenize

akın makın kalmadı
akın olsaydı
böyle olmazdı
bir zamanlar umut vardı
akın vardı güneşe
güneşin zaptı yakındı
n’olur akın yine olsun
yine birlikte söyleyelim
güneşi içenlerin türküsünü
yine akın başlasın güneşe akın

güneşe dönelim yüzümüzü
yüzümüz aydınlansın
güneşe dönelim yüzümüzü
gölgelerimiz arkamızda kalsın
güneşe dönelim yüzümüzü
yüzümüz gibi yolumuz da aydınlansın

yitip gidiyor dünyamızdan 
güzel olan ne varsa
bağlarımız kopuyor yaşamla
uygarlık diye diye
mahvettik uygarlığı
uygarlık diye diye
yok ettik güzel olan her şeyi

Şimdi kendimize gelme önlem alma akıllı olma zamanı. Yağmuru yağdıracak ormanları çoğaltma ağaç dikme zamanı. Şimdi suyumuzu tasarruflu kullanma yarının suyunu bugünden tüketmeme zamanı.
Şimdi, çok su isteyen çim ekmeyeceğiz, ağaç dikeceğiz deme zamanı. Şimdi doğayı korumak için seferberlik ilan etmek zamanı. İnsanlığın kıyameti suların bitmesidir.

Yıllardır, bir gün gelir denetimsiz, plansız ve düzensiz biçimde büyüttüğümüz kentler bizden intikam alır deyip duruyorum. Depremle alır. Sel felaketleriyle alır. Salgın hastalıkla alır. Psikolojisini bozduğu insanlarla alır. Kentler intikam alıyor. Kentlere yığılmaya dur diyelim. Sağlıklı ve düzenli biçimde dağılmayı başlatalım.

Yazımın başında yazdığım gibi, Hayat Eve Sığmıyor. Bilgisayarımızdan ya da akıllı telefonlarımızdan geçmişe ve geleceğe pencereler açıyoruz. İnsanlara bilgilere ulaşmaya çalışıyoruz. Tüm bunlar yetmiyor bize. Biz dostlarımızı kucaklamak, diz dize oturup söyleşmek istiyoruz. Biz salonlarda meydanlarda çoğalmak istiyoruz. Biz yaşamak istiyoruz…

Facebook Yorum

Yorum Yazın