Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

HADİ DENEYİN! 

Ilık bir bahar günü, yeşil sarmaşıklara bürünmüş kamelyada oturuyorduk, bir grup öğrencimle. Taichi kampında, çay molasında güzel insanlarla sıcacık bir sohbet; sanat, kitaplar, insanlar üzerine. Kampların pratik tarafının yanında kişilerin iç zenginliğini paylaştığı bu sohbetler de çok besleyici oluyor. “Ne çok kıymetli kitap var, okumaya anlamaya ömür yetmez” dedi biri. Bir diğeri de “Günümüzde öyle mi ya önüne gelen kitap yazıyor, değil mi hocam siz ne düşünüyorsunuz?” Gülümsedim “Yazsınlar, herkes yazsın. Ne var bunda” şeklinde yanıtlayınca şaşırdı. “Ama olur mu öyle şey?” “Olur” dedim. “Olur. İnsan ilk önce emekler, sonra ayaklarının üzerinde durmaya çabalar. Düşer yeniden kalkar, yeniden ve yeniden dener, ta ki dengede durup yürümeyi koşmayı öğreninceye kadar. Bir insanın hayat deneyimlerini edinmesi hayatın ilk yıllarındaki öğrenmelerin sırasını izler hem de hiç şaşmaksızın. Bir girişimde, üretimde bulunmak bunun için emek vermek önemli. Her üretimin alıcısı hitap ettiği bir kitle var. Zaten eğer değerli bir yapıtsa zaman bunu doğrular ve yarına kalır. Yok, eğer henüz başlangıç adımlarıysa o kişiye tecrübe kazandırarak yarın daha iyilerini ortaya koymasına olanak tanır. Biz birçok deneme ile öğrenip, ilerleyebiliyoruz. En iyisini yapamıyorsa, yapmasın demek adil olmaz.”  Öğrencim şaşırarak sustu ve kendi içinde bu söylediklerimi değerlendirdiğini anladım. 

Yetenek diye bir şey yok, çok çalışmak var. Ne çok kişi tanıyorum; yapamayacağını sandığından  vazgeçmiş veya ilk başarısız girişiminde aldığı eleştiriler nedeni ile düşmüş de yeniden doğrulup devam edememiş olan. Biz böyle böyle geriye çekiyoruz yanımızdaki insanları. Daha tomurcukken koparıp, oluşmamış kanatlarını kırıp, atıyoruz bir kenara. Oysa sevgi destekler, yüreklendirir, yeniden denemesi için gerekirse itekler.  

İçiniz size yazı yazmanızı mı söylüyor? Yazın o halde. Kaç kişinin okuyacağı, beğenip beğenmeyeceği önemli değil. Siz sadece samimi bir çaba gösterin yeter. Size büyük bir yazar olacağınızı söyleyemem ama kendinizi ve diğerlerini daha iyi anlamak konusunda ilerleyeceğinizi söyleyebilirim. Bu kazanç az bir şey mi? 

 Resim mi yapmak istiyorsunuz? Yapın lütfen. İnanın hiç zor değil. Her yaş grubuna verdiğim eğitimlerde her zaman söylerim. Eğer basit matematik şekillerini (Daire, kare, üçgen) çizebiliyorsanız resim yapabilirsiniz. Sadece tüm renkleri ve şekilleri görmeyi öğrenmeniz gerek o kadar. Ama size ressam olup yarına bir sanat eseri bırakacağınızı söyleyemem. Ancak daha sakin olacağınızı, etrafınızda kanıksamış olduğunuz birçok şeyi görmeye başlayacağınızı, dikkatinizin artacağını söyleyebilirim. Kim bilir belki bir gün, bir tabloya gerçekten baktığınızda ona nüfuz eden duyguların içinize akarak onlarla kucaklaşmanız da mümkün. 

Bir müzik aleti mi çalmak istiyorsunuz? Deneyin ne çıkar? Müzik, o en eski dil, söze dökemediğinizi anlatır kırık dökük de olsa... İşitmeyi öğrenirsiniz, bir müzik eserini anlamayı değerlendirmeyi… Belki yüreğinizi açmayı ve en derin duyguların gözyaşlarına dönüşerek içinizden akmasını deneyimlersiniz. Ne zengin, ne sonsuz, ne derin, bir andır o an… 

Bir spor dalıysa ilginizi çeken, yaşınız kaç olursa olsun deneyin. Hem zaten sporun bir çeşidinin hayatımızın parçası olması bizi hem ruh hem beden olarak sağlıklı kılar. Başarılara imza atmamıza gerek de yok değil mi? Kendi yapabildiğiniz ölçüde yaparsanız da olur. Ne çok güzel örnek var. Benim rast geldiğim en şahane örnek şu oldu: Adana’da yaşayan Judo öğretmeni arkadaşıma torununu derse getirip götüren seksen yaşında ninenin judoya başlaması ve ölene kadar severek devam etmesi. Arkadaşım, nineyi onurlandırmak, anısını yaşatmak için salonuna onun resmini astı. Ninenin bunu denemiş olması olağanüstü bir girişim, büyük cesaret…  

Sürüngen beynimiz bizi ye, iç, güvenliğini sağla, sahip ol diye ittirir. Oysa ne kadar insan olduğumuzu belirleyen ise hayatımızda sanata, bilime, spora ne kadar yer açtığımızdır.  Bu dallardan her biri kaba, şekilsiz hayvan benimizi işler, törpüler, anlamlı bir form vererek insana dönüşmemizi sağlar. Doğa boşluk kabul etmez. Eğer biz bunlara yer açmazsak hayatımızda, sürüngen beynimiz her yeri zapt eder. Peki zapt edince ne olur? Karanlık büyür. 

Aşk ve adalet hepimizin ihtiyacıdır. Her ikisi ve doğurduğu tüm çocuklar aydınlığın çocuklarıdır. Karanlığa kızarak, küserek, boşluğa yumruklar atarak, söylevler vererek yenemeyiz. Karanlığı yenmenin biricik ve gerçek yolu; somut aydınlık eylemlerimizdir. Somut eylemlerimizin de sanatla, bilimle, özgür düşünceyle, merhametle, adaletle ve aşkla bezenmesi. Demem o ki kişisel olarak sizi bağladığını düşündüğünüz ama kendinizi geri çektiğiniz her cesur güzel girişim hepimizi bağlar. Lütfen üretme beceriksizliğine sahip, aylak kişilerin acımasız yorumlarına kulak asmayın. Hatta yanıt bile vermeyin. Gülün ve yolunuza gitmeye devam edin. Ne kadar acemice olursa olsun, bir çabanın bir ürünün değeri alın teri dökebilenlerce anlaşılabilir. Onlar da yapıcı katkıda bulunurlar zaten. Hadi biraz cesaret, küçük bir adım ve istikrarlı bir çalışma ne güzel aydınlık çiçekler açtırır degil mi? 

Emel Eva Tokuyan 

Makale Yorumları

Facebook Yorum

Yorum Yazın