Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

DEMİR VE GÜL

“İnsan demirden sert, gülden nazik” Adaptasyon gücümüz bizi demir gibi güçlü ve dayanaklı kılmış olsa da öyle zamanlar ve durumlar var ki tüm enerjimizi tüketiyor ve bir gül yaprağı kadar dayanıksız oluyoruz. Hayat bizi ne denli zorlu bir durum içerisinde bıraksa da gücümüzü toplayıp bir çare aramaya koyuluruz her daim. Yaşamak çok güçlü bir itki ne de olsa. Buna karşın, baş etmekte en zorlandığımız konu ise belirsizlik; kötünün en kötüsü, en çaresiz, çıkışsız karanlığımız o. Çünkü biz bilmek istiyoruz. Binlerce yıllardır kodlarımıza yazılmış güvenlik ve istikrar arayışımız var. Nerede durduğumuzu, bizin neyin beklediğini, yarın nerede, ne yapıyor olacağımızı bilmek ona göre hazırlıklı olmak istiyoruz doğal olarak. Oysa aylardır sisli bir yolda, zan üzerine salınım yapıyoruz. Bu bir yol almak ve ilerlemek değil.

İnsanlık tarihinde, önemli dönemeçleri kitaplardan okumuştuk. İnsanlık yeni bir basamağa yönelirken; duygudan yoksun, neden sonuç sıralaması, bize insanlığın duygusal ve zihinsel sancılı geçişini pek de aktarmamıştı. Şimdi küresel olarak ne kadar süreceğini bilemediğimiz bir yeniye evrilirken maruz kalanlar olarak şaşkınız ve üstelik hiçbir hazırlığımız da yok. Dünün önemlileri ve gerçekleri şu anın gereklilikleri ve öncelikleri ile örtüşmüyor. Her yerde uçuşan zanlar, yarı doğrular, aşırı uçlarda yargılar içerisinde bir gerçek kırıntısı bulabilmek çok güç. Şu zamanda kimin hangi konuda gerçek bilgiye sahip olduğunu ayırt etmek de. Bulanık sularda, bir parça ışıklı güvenli yer, anlamlı bir gerçek arayışındayız. Onca doğal ve doğal olmayan kötü olasılıklar, insan olmuşluğumuzdan utanacağımız olaylar, üst üste üzerimize yığılırken nefes alabilmek bile çok güç şimdi.

Yarın ne olacak? Ve ne yöne yönelmeli? Hayatın anlamı neydi? Ve bizim kişisel varlığımızın? Çalışmadığımız yerden geldi sınav. Hayat bilgisi dersinden sınıfta kalmamak için ne yapmalı, bizi ne bekliyor şimdi?

Her şey geçse de kalan ne varsa ona sarılmak lazım öyle değil mi? Teknolojik gelişmeyle insanın yerini alacak birçok şey olası ve oluyor olsa da… İnsanız biz ve hiçbir makine kalbimizin yerini alamaz. Karşımıza her çıkarsa çıksın kalbimizin ışığını karartamaz, eğer biz izin vermezsek! İnsan kalpten el ele tutuştuğunda hiçbir olumsuzluk onun karşısında duramaz. Korku yerine sevgiyi besleyip büyütmeli. Belki fiziksel olarak şimdilik mümkün olmasa da kalpten kalbe yakınlığı, paylaşmayı, destek olmayı geliştirmeli. Mesafe şimdilik, “sosyal” olarak değil yalnızca “fiziksel” olarak.  Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Sosyal mesafe, kavramı bizi zihinsel duygusal olarak da ayrılığa ve yalnızlaşmaya iter. Eğer her yere yayılmış bu yanlış kullanım düzeltilmez ise bir zaman sonra bu kadar kendi içimize kapanmamızı ve tek başınalığımızı normal sanabiliriz.  Bu nedenle hiç değilse bunu anlayabilenler olarak, doğrusu olan “fiziksel mesafe” kavramını kullanmayı tercih etmeliyiz.

Birbirimizi fiziksel olamasa da duygusal, zihinsel olarak kucaklamanın sayısız yolu var.  Tarih boyunca ne değişmiş olursa olsun, değişmeyen tek şey insanın kalp aklının ve birliğinin büyük gücüdür. Eğer biz korkuya yer bırakmaksızın birbirimizi sevmeyi, desteklemeyi başarırsak her bulanık sudan, güvenli topraklara birbirimizi çıkarmanın bir yolunu buluruz. Hem insan olarak kendimizi, hem dünyayı sağaltan kalpten sevgimiz daim olsun!

Emel Eva Tokuyan

Facebook Yorum

Yorum Yazın