Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

Bırakma ve Yenilenme Üzerine Kendimle Sohbet

Doğa anne huzurlu bir arınma uykusunda bir süredir. Kim bilir neyi saklayıp, neyi bırakacağını planlıyordur bu zamanda. Görkemli bir açılışın gizli hazırlığında.

İçime çekilmiş izliyorum saksıdaki çiçeği. Sakin dalgalarla zihnimin kıyısında düşünceler. Minik yapraklarını an be an sessiz bir çalışkanlıkla doğuruyor dallarında. Asla durmuyor, koşmuyor da. Değişiyor.Gövdesini güçlendirip kalınlaştırırken bir zamanlar can verdiği yapraklarını geride bırakarak sürdürüyor ilerlemesini. Vedalaşmaları doğal görüyor çiçek. Biliyor ki aşağıda bıraktıklarının düşmesine izin vermezse hiç büyüyemeyecek.

Bir zamanlar eski bir arkadaşımın, sohbet esnasında söylediği sözlerine gidiyor aklım. “Değişmedim ben. Yirmi yıl öncesi neysem aynıyım” anlayamadığım bir gururla söylüyor bunları. Evet diyorum içimden; aynı yerden bakıyorsun hala, aynı köşede bekliyorsun kendini ve aynı hikâyeleri anlatıyorsun sırasını hiç değiştirmeden. Sıkılmadın mı hep kendini dinlemekten, hep aynı çukurlara düşmekten, aynı tekrar eden şarkıyı söylemekten?

Şimdi çok moda: herkes yaşam üstadı. Üstten ve dünyanın sırrını çözmüş edasında konuşmalar. Hap gibi kolay çözümlerde deva aramalar. Uygulamadığı şeyleri önermeler, ulaşmadığı hedefe varmış gibi bahsetmeler. Kendini kaf dağında sanıp aşağıdaki insan kardeşlerine, acıyarak bazen de lutfederek bakmalar. Gerçek bir denemede sönüveren motivasyonlar. Heyecanla yollara çıkmalar, daha büyük bir çöküntüyle yolda kalmalar. Bir daha denemeler vb vs…
“En büyük hoca doğadır” demiş bilenler. Belki de sadece doğayı izlesek yanı başımıza baksak, gerçekten baksak-bir ağaca-buluta-hayvana veya insan kardeşimizin gözlerine gerçekten baksak; Yanıtları her birinin içinde bulacağız. Ne kendimizi tekrara gerek kalacak ne de çok bildiğini iddia edenlerin altı sığ sularinda patinaja ...

Doğasını izleyerek konuşuyor çiçek, diyor ki, bir eski filozofun sözlerini tekrar ederek “Yolun başında gerekli olan, yolun ilerisinde yük olur. Bırakmalısın.Bak emek vererek can verdiğim alt yapraklarımı bırakıyorum ben." Belki de biz de doğal bir şekilde bırakmayı öğretmeliyiz kendimize. Büyümemize ilerlemize engel olan, bir zamanlar sevdiğimiz ve o zaman için işlevsel olan tutumlarımızla, bize öğrettikleri için teşekkür ederek vedalaşmalıyız. Neyle beslenirsek ona dönüşüyoruz şüphesiz. Nasıl fikirlerle besliyoruz aklımızı? Hangi tür kitaplara gidiyor elimiz? Aynı tür müzikler, aynı bakış açısına sahip arkadaş sohbetleri, aynı mekânlar, aynı yemekler, aynı pencereden-aynı açıdan bakmalar… Belki de bırakmalıyız artık tüm eskimiş giysilerimizi. Tıpkı yılanlar gibi, çıkarıp atmalıyız artık dar gelen ilerlememize imkân vermeyen, kabuğumuzu üzerimizden. Belki de kendini yenilemeyi bildiğinden, birçok mitte bilgeliğin tahti yılana verilmiştir.

Ama alışkanlığın ağır ve yapışkan zincirini giyindik. Kolay geliyor bize bilindik yollarda yürümek. Güvenlik sanrısı veriyor alıştığımız, her adımını ezberlediğimiz, zihinsel-duygusal-fiziksel hücremiz içinde dönmek. İlerledik sanıyoruz saatler, günler, takvimde sayılar aktığında. Oysa doğa akıyor, değişiyor, büyüyor, ilerliyor, yenileniyor. Bir tek biz eskiyoruz, eksiliyoruz, aynı yerde tutuklu kaldıkça.

Mağara mitindeki uyandıran bilge, her birimize farklı yollardan, farklı görünümler, farklı isimlerle geliyor. Diyor ki “Bırakmadıkça tutunduklarını ilerleyemesin. Durmak doğana aykırı. Acını uzatıyorsun ancak elinde var olana sıkıca sarıldıkça. Bu kadar çok şeyi taşımaya çalışmak yük sana. Arın, sadeleş hakikat sadedir!Dolabilmek için boşaltman gerekir.Taze bir soluk için nefes vermen gerekir.Doğanın ritmini izle.Almak için vermen, sevilmek için sevmen, şifa bulmak için iyileştirmen gerekir. Sır gözlerinin önünde. Saklı bir şey yok”

Azıcık cesaretle adım atsak, diğer adımlarımız da izleyecek ilkini. Zihnimizi- yargılardan ve işlevsiz fikirlerden- kalbimizi suçluluk, öfke ve pişmanlıktan arındırdığımızda gerçek sevgi yer bulacak kendine ve sıradan hayatımızın içinde eylemlerimizde çiçek açacak sevgi tohumları. Sevgi ve bilginin gücüyle örülü her edimimiz, dokunduğu her yere hayat verecek. Olur da unutursak bırakabilmenin gücünü saksıdaki mütevazı bir çiçek bu dersi hatırlatmak için bizi bekliyor olacak.

Facebook Yorum

Yorum Yazın