© Manisa İnternet Haber 2025

CHP 39. Manisa Olağan İl Kongresi Gerçekleşti: Özgür Özel Katıldı

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa'da partisinin 39’uncu Olağan İl Kongresi’ne katıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, burada yaptığı konuşmada, “Bugün burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin Manisa İl Kongresi’ni yapıyoruz. Çok uzun yıllarca bu salonda bulunan delegelerimizle, yöneticilerimizle, üyelerimizle birlikte defalarca il kongrelerimizi gerçekleştirdik. Bugün çok farklı anlamları olan, benim açımdan duygusal yönü çok ağır basan, bazı sevinçlerin, bazı gururların, bazı başarıların ve taşınması zor hüzünlerin bir arada olduğu bir dönemin sonunda ilk kez Manisa İl Kongresi’nde kürsüde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak bulunuyorum. Emeği geçen, birlikte yol yürüyen, elini sırtımızdan hiç eksik etmeyen, emeklerini partimizden esirgemeyen her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hepiniz iyi ki varsınız. Sağ olun, var olun” dedi. Özel, şunları söyledi:

“‘CUMHURİYET HALK PARTİSİ DEĞİŞİRSE TÜRKİYE DEĞİŞİR’ DEDİK”

“Her şeyin başladığı yerdeyiz; memleketimizdeyiz, yuvamızdayız. Mustafa Kemal Atatürk’ten miras baba ocağımızın kongresindeyiz. Diğer yandan büyük başlangıçların kentindeyiz; Osmanlı’nın şehzadeler yetiştirdiği, babası İkinci Murat’ın ölümüyle birlikte bugün Fatih Parkı’nda o heykelinin önünde diz çöküp, babasına dua edip, beyaz atının üstüne atlayıp, ‘Beni seven arkamdan gelsin’ diyen Fatih’in payitahta yürüdüğü ve iki yıl sonra bir devir kapatıp, bir devir açtığı bir kentteyiz. Büyük hüzünlerin kentindeyiz; il başkanlarımızı, yöneticilerimizi cinayetlere kurban verdiğimiz bir kentteyiz. Şöyle bir bakınca iki yıl önce aramızda olan, desteğini benden hiç esirgemeyen Altın Öymen’in fotoğrafını görüyorum. Allah gani gani rahmet eylesin. Güney kardeşimi görüyorum. Akhisar Kadın Kolları Başkanımız Emine ablayı görüyorum. Ferdi Zeyrek’i, Ferdi kardeşimin fotoğraflarını görüyorum. Bir yanda bu büyük acılar var, bir yanda geçtiğimiz iki yılda yaşanan her şey var. 24 Eylül 2023 günüydü, bu salondaydık ve yarışıyorduk. ‘Daha iyisini biz yaparız’ diyorduk. Maalesef 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden mağlubiyetle ayrılmıştık. Seçmende büyük bir duygusal kopuş vardı. Öğretmen evine giden öğretmenlerin sayısı azalmıştı. Emekli öğretmenler öğretmen evine çıkamayacak durumdaydılar. Gidip de bir şeyler konuşmak istemiyorlardı. Karşıdan gelenin yüzünüze bakmadığı, gözünü yerden kaldırmadığı bir umutsuzluğun içinde, büyük bir duygusal kopuşun içindeydik. O süreçte arkadaşlarımızla birlikte ‘Cumhuriyet Halk Partisi değişirse Türkiye değişir’ dedik. Hep birlikte bir yola çıktık.” 

“MANİSA OLARAK TEK YUMRUK YOLA ÇIKTIK”

“O günkü il kongresinde adayımız Ferdi Zeyrek’ti. Bugün sabahleyin Besim Başkan’a onu söyledim, halen Manisa’nın son seçilmiş İl Başkanı Ferdi Zeyrek’tir. Bu salondan Ferdi’yi il başkanı seçerek çıktık. Biz bir de bu salondan yılların mücadelesini, zaman zaman kavgaları, tartışmaları, üzüntüleri bir kenarda bırakıp Manisa olarak tek yumruk olarak çıktık. Dedik ki ‘Biz buradan sonra Manisa’yı değiştireceğiz ve Türkiye’yi değiştireceğiz.’ Ferdi, genç yaşlarımızdan beri birlikte hayal kurduğumuz, hayallerimizi birlikte gerçekleştirdiğimiz bir kardeşimiz. Hep beraber o il kongresinde Ferdi, İl Başkanı olduktan sonra benim Genel Başkan adaylığım için hep birlikte yollara düştük, Sayın Divan Başkanımın kısaca hatırlattığı gibi. O süreçte Manisa’da bilaistisna kim varsa biraz önce salona gelirkenki coşkulu karşılama gibi bizi coşkuyla uğurladılar, arkamızda durdular. Türkiye’nin dört bir yanında ellerinin erdiği, nefeslerinin yettiği yere benimle birlikte koşturdular. Kurultay salonuna girdiğimizde böyle burada olduğu gibi Arena Salonu’nda bir tur atıyoruz. Bir miktar turladıktan sonra karşıda İstanbul delegasyonu var, kalabalık. Özgür Başkan gösterdi dedi ki ‘Başkanım işte İstanbul orada.’ Hakikaten İstanbul, belki 800 kişiyle salonda büyük bir  destek veriyor. Sonra köşeyi  döndük, orada 2 bin 500 kişiyle Manisa vardı; siz vardınız. O sırada arkamdan Ferdi’nin sesini duydum. Özgür Çelik Başkan’a dedi ki ‘Aha bu da Manisa ağabey, nasıl olmuş?’ O gün il başkanı olarak Ferdi Başkan’la beraber il başkanı olarak bana sahip çıktınız. O günden sonra hep birlikte daha büyük hayallere inanmaya başladık. Çocukluk hayalimizi gerçekleştirmeyi, memleketimiz Manisa’yı değiştirmeyi kafaya koymuştuk.” 

“KİMSEYİ DIŞARIDA BIRAKMADAN YÜZDE 60’I ALDIK”

“Ben birçok yerde anlatıyorum, bir kez de grup toplantısında anlattım. O hikayeyi çok sever Ferdi, duyar duymaz ayağa kalkmış. İki - üç gecede bir o videoyu izliyorum. Ben anlatırken arada o söylüyordu, ‘Ağabey, çok güzel anlatıyorsun, bir daha anlat be’ diyordu. Baktım, salonda görünce bir daha anlattım. Ayağa kalktı. Sonra etrafında belediye başkanlarımız, ilçe başkanlarımız ayağa kalktı. Hikaye şu: Diyorum ki orada, ‘Biz bu gördüğünüz arkadaşlarla…’ Şimdi bütün Türkiye’ye söyleyeyim: Bu gördüğünüz arkadaşlarla, bu salonun tamamıyla… ‘Bu şehirde yüzde 6 da aldık, yüzde 60 da aldık.’ 2009 yılında adayımız rahatsızlanıp hastanedeyken, seçimlere az bir zaman kala, 40 gün kala bana Rahmetli Genel Başkanımız Deniz Bey, Manisa’da aday olmamı söyledi. Dedim ki ‘Genel Başkanım çok gecikildi. O seçim kaybedildi. Son seçim Manisa’da bizim aday yüzde 6 oy aldı zaten. Orası alınmaz.’ Bana dedi ki ‘Manisa’yı alacaksın. Bugün değil, ama bir gün Manisa’yı sen alacaksın. Şimdi git partinin bayrağını eline al, bırakma. Bir gün alacaksın.’ ‘Manisa’yı bir gün aldık ama belediye başkanı olarak ben alamadım. O aldı’ demiştim. Nerede Ferdi? O aldı. İyi günümüz oldu, kötü günümüz oldu. Yarıştık, tartıştık, barıştık. Ama en sonunda öyle bir barıştık, öyle bir kol kola girdik ki. Yüzde altı aldığımız, yüzde 14 aldığımız, yüzde 19 aldığımız, yüzde 23 aldığımız, yüzde 29 aldığımız şehirde yüzde 60’ı aldık. Kimseyi dışarıda bırakmadan, kimseyi bu sevinçten mahrum etmeden, kazandığımız bir günün ertesinde artık kaybeden bırakmadan yürümeyi öğrendiğimiz gün biz Manisa’yı ve aday gösterdiğimiz ilçelerden Demirci ile Selendi dışındaki bütün ilçelerimizi ve büyükşehrimizi 15 belediye başkanı seçtirerek kazandık. O günden beri halen daha bu büyük gururu, bu büyük sevinci hep birlikte yaşıyoruz.” 

“ÜÇÜ HARİÇ TÜM İL KONGRELERİ TAMAMLANIYOR”

“Ama bir şeyi gerçekleştiriyoruz. Türkiye’ye de bunu taahhüt ediyoruz gelecek için. Geçen seçimin galibi, kazananı bizdik. Ama Manisa’da kaybedeni olmayacaktı. Zaten yüksek bir oranla seçilmişti Ferdi Zeyrek ve bütün belediye başkanlarımız. Kimse ‘Niye oy verdim bunlara?’ demedi. ‘Pişman oldum’ demedi. Ama oy vermeyeni pişman edecek bir süreci hepimize yaşattılar, yaşatmaya devam ediyorlar. Ferdi’nin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum. Onun emanetini teslim alan İl Başkanlığında İlksen Özalper’e ve bütün ilçe başkanlarımıza; geçmişte görev yapan, şimdi görev alan, yönetimlerde olan, yönetimleri destekleyen ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Besim Dutlulu’ya, ekibine, bütün belediye başkanlarımıza yürekten teşekkür ediyorum. Geçen haziranda bir yol vardı hepimizin önünde; ya kahrolacağız, üzüleceğiz ya da ayağa kalkacağız ve Ferdi’nin hayallerini, ortak hayallerimizi, Türkiye’nin hayallerini gerçekleştirmek için güçlü adımlarla yol yürümeye devam edecektik. O günden bugüne büyük bir kararlılıkla, cesaretle, vefayı da bir yana bırakmadan ama esas sorumluluğun bu kente hizmet etmek, bu partiyi ayakta tutmak ve iktidar olmak olduğunun bilinciyle çalışıyoruz. Bugün herhalde üçü hariç Türkiye’deki bütün il kongreleri tamamlanacak. Ben elbette Manisa’da ve öğleden sonra İstanbul’da olacağım. O yüzden Manisa biraz erken başladı, İstanbul biraz bekleyerek başlıyor. Kendi memleketimde ve İstanbul’da bulunacağım. Çarşamba günü de ilk kez kazandığımız, ziyaret edemediğim ve ilk kez tam kurultay delegeleriyle, 600 kişiyle ilk kongresini yapacak olan Kastamonu’ya gideceğim. Yani bir İstanbul, bir kendi memleketim ve bir de Anadolu’dan bir ilin kongrelerine katılarak bu süreci tamamlayacağız.”

“BU YÜRÜYÜŞÜN ANADOLU’YA YAYILDIĞINI GÖRDÜLER”

“Niye böyle bir sürecin içindeyiz? Şöyle bir sürecin içindeyiz: Biz 47 yıl sonra önce Manisa’yı değiştirdik, Türkiye’yi değiştirdik. Ardından yerel seçimlerde büyük bir başarı kazandık. Bunun bir iktidar değişiminin adımları olduğundan milletimizle birlikte rakiplerimiz de emin oldular. Karşımızdakiler bu coşkuyu, bu heyecanı, bu umudu, bu gençlik enerjisini, bu kadınlarla erkekleri eşit gören ve birlikte siyaset yapan, Türkiye’ye de eşitlik vaat eden, mahkemelerde de adalet vaat eden, gelirde de adalet vaat eden, vergide de adalet vaat eden, kadın ve erkek arasında da adalet vaat eden bu yürüyüşün 100 yıl önceki yürüyüş gibi Anadolu’ya yayıldığını gördüler ve buna karşı tedbir almaya başladılar. Siyaseten alınacak tedbirlere, yapılacak rekabete hiçbir sözümüz yok. Yarışırız. Yenersek yeneriz, iktidara geliriz. Kaybedersek yenisi için çalışırız. Demokrasi bunu gerektirir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Anadolu’ya geçmiş, önce kurtuluşu ve sonra kuruluşu örgütlemiş.  Kongreler yapmış. Savaş meydanına çıkmadan önce Meclis’i kurmuş. Başkomutanlık yetkisiyle savaşı kazanmış. Soruyorlar ‘Padişahlık mı?’ ‘Hayır.’ ‘İngiliz tipi krallık?’ ‘Hayır.’ ‘Amerikan tipi başkanlık?’ Var o zaman. ‘Hayır.’ ‘Biz bir Meclis kurduk. Millet ne görev verirse onu yaparız’ diyor. ‘Ebedi Cumhurbaşkanı olun’ diyorlar. ‘Ben milli iradenin ebedileşmesinin fikrine sahibim. Onu ebedileştirin’ diyor, ‘Kendi iktidarımın, Cumhurbaşkanlığımın değil.’ ‘Kimin yöneteceğine milletin karar vermesi uygulamasının ebedileşmesini istiyorum’ diyor. Ama maalesef biz bu anlayışla 47 yıl muhalefette kalıp, ikinci parti olup, demokrasinin dışına hiç sapmamışken; hatta semirttikleri, şımarttıkları, altına tank verdikleri, F16 verdikleri, cübbe giydirdikleri, yetki verip apoletlerini doldurdukları darbe yaparken en büyük rakibimize ‘Kapalı olan Meclis’i açalım’ diyen biz olduk. Gidip orada konuşma yapıp, ‘Millet yeni bir görev verene kadar ana muhalefet partisiyiz. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasındayız’ diyen biz olduk. Darbeler yapısı gereği hep iktidara yapılır. Herkes döner, muhalefetin yüzüne bakar, ana muhalefetin böyle gözünün içine bakar. Biz gözümüze bakan darbeciye umut değil, telaş verdik. Dedik ki ‘Biz burada demokrasiyi kuran parti olarak demokrasiyi savunacağız.’” 

“30 EKİM’DEN İTİBAREN BİR SAVAŞIN İÇİNE GİRDİLER”

“Şu anda karşımızda bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı 31 Mart seçimlerinde yenildikten sonra 47 gün gösteremeyenler var. 47 ay bekleselerdi, Cumhurbaşkanlığı seçim takvimi başlıyordu. 47 gün sabredemediler. Kadın kolları var, onlara güvenmediler. Gençlik kolları var, onlara güvenmediler. Ana kademelerine güvenmediler. Yargı kolları başkanlığını kurdular. Bakan yardımcısı olan siyasi bir kişiliği İstanbul’a Cumhuriyet başsavcısı olarak atadılar ve o günden bugüne 30 Ekim günü Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’a kayyım atayarak, Belediye Başkanımız Ahmet Özer’i içeri atarak; takip eden süreçte de 16 belediye başkanımızı hapiste tutarak, üç belediyemize kayyım atayarak; partimizin İstanbul İl Kongresi’ne dava açarak, il başkanlığına kayyım atayarak; binaya dava açarak, beş bin polisle girerek; partimizin genel merkezine, seçimine, o 2 bin 500 kişiyle şahitlik ettiğiniz o demokrasi şölenine kara çalmaya çalışarak, partiye kayyım atamaya çalışarak, Cumhuriyet Halk Partisi’ni karıştırmayı, paralize etmeyi, felç etmeyi, sürekli bir şeylerle uğraşırken iktidar umudu olmamasını sağlamayı hedefleyen bir savaşın içine girdiler ve bize saldırdılar. O güne kadar seçildiğimiz akşam nasıl burada hiç belediyemiz yokken…” 

“BİZ İNTİKAM FİKRİNİN İNSANLARI DEĞİLİZ”

“2014’te hiç belediye kazanamamıştık. Kırsal oylarının, köy oylarının gelmesiyle elimizdeki üç belediyeyi de kaybetmiştik. 2019’da dört belediye kazandık. 2019’da kazandığımız dört belediyenin de önünde; birincisi Saruhanlı’da akşam üstü saatinde ki ilk sonuç orada alınmıştı, sonra Akhisar’da belediyenin önünde, sonra Alaşehir’de ilçe başkanlığının balkonunda, sonra Turgutlu’da meydanda, sesli aracın üzerinde hep aynı konuşmayı yaptım ben. Dedim ki ‘Evet, başardık ama bu bir zafer değil, bir görev. Yarın, bugünkü zaferin ertesi günü değil; yarınki seçimin birinci günü. Biz bugün menzile ulaşmadık, milletin takdiriyle yeni bir vazifeyi üstlendik. Şimdi daha büyüğü kazanmak…’ O gün Saruhanlı’da, Akhisar’da, Alaşehir’de ve Turgutlu’da demiştim ki ‘Şimdi 18 belediyenin 18’ini de kazanmak, şimdi büyükşehri kazanmak için çalışmak zorundayız. O yüzden sevindik, evlerimize dönelim. Korna çalmayalım, davula vurmayalım, zurna çaldırmayalım.’ Evet, bize yapıldı. Adayımızın kapısında sabaha kadar davul zurna çaldıkları oldu. Hasta annesini sabaha kadar uyutmadıkları oldu. Alaycı nidalarla gururumuzu kırdıkları oldu. Ama biz intikam fikrinin insanları değiliz. Biz mütevazilik fikrinin, millete hizmet fikrinin, bugün bizi seçmese de onu ikna etmenin yolunun daha çok çalışmak olduğunun, demokrasi fikrinin insanlarıyız. O kapsayıcılıkla, ‘Bu seçimin kazananı biziz, kaybedeni Turgutlu olmayacak’ demiştik. 2024, 31 Mart akşamı partinin bahçesinde, sesli aracın üzerinde, gecenin 12’sinde ilk kez partinin bütün ışıkları söz verdiğimiz gibi yanıyorken elimizde bir mikrofonla konuşma yaptık ve aynı şeyleri söyledik. Bana diyorlar ki ‘O muhteşem konuşmayı o arada nasıl hazırladın?’ Diyorum ki ‘Ben o konuşmayı beş yıl önce Manisa’nın ilçelerinde yapmıştım.’ Ben o konuşmayı yapmak için siyaset yapıyorum zaten. Siyaset yapıp da bir yere varıp o konuşmayı yapmak için siyaset yapmıyorum. O konuşmayı yapmak için siyaset yapıyorum.”

“BİRLİKTE İKTİDARA YÜRÜYORUZ”

“Manisa’da hepimizin yaşadığı, şimdi Türkiye’de yaşadığımız, yaşattığımız ve gitgide daha çok anlaşılan bir şey var. Hep diyoruz ya; sosyal demokratların yanında muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, liberal demokratlar. Demokrat olsun da yani sandığa sahip çıksın da milletin kararına saygı duysun da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetinin kıymetini bilsin de kim olursa olsun. Biraz önce bir fotoğraf çektirdim. Fotoğrafta sağ tarafımda Cumhuriyet Halk Partisi’nin il başkanı, sol tarafımda Demokrat Parti’nin il başkanı oturuyordu. Hatta o kadar semboliktir ki, Manisa Adnan Menderes’in mitinginde vatan cephesini ilan ettiği, yani o günkü toplumsal kutuplaşmanın zirve noktası olan vatan cephesini ilan ettiği şehirdeyiz. Ve şimdi o demokrasiye sahip çıkma, sandığı götürüp yerine otoriter rejim getirme fikrine karşı; o gün iki kutup olan Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti’nin il başkanları iki kolumda oturuyoruz ve birlikte iktidara yürüyoruz.”

“KARDEŞİMİZLE BİR KEZ DAHA VEDALAŞTIK”

“O yüzden şunu söyleyeyim. Biraz önce buraya Ferdi’nin yanından geldim. Hep birlikte ziyaret ettik siz salonda yerinizi alırken. Kardeşimizle bir kez daha vedalaştık. Manisa’da mezarlıkta başa ne kadar yakınsan o kadar Manisalısın diye bilinir. İlk mezarlığın yeri. Ferdi’ye hem onların aile mezarlığı bizden iki sıra yukarıdadır. Ferdi’ye hep şöyle söylerdim ben. Derdim ki, ‘Sen benden bile Manisalısın’ derdim. Hem o yönden, hem de Manisa’da her görüşten, her fikirden insanla… Bakmayın siz, daha doğrusu siz bakmazsınız size sorsanız bilirler nasılız biz diye. Biz Manisa’da AK Partili, MHP’li, DEM Partili, İYİ Partili, Saadetli, Yeniden Refahlı ayırmadan… Biz Manisa’da akrabalarımızla, kardeşlerimizle, komşularımızla kol kola, omuz omuza geçiniriz. Onların oy verdiği partilerin yöneticileri ile bazen kavga ederiz, yanlış yaparlar söyleriz. Gerekirse tartışırız. Ama biz Manisa’da el ele, omuz omuza, yan yana tasada, kıvançta, iyi günde, kötü günde, bayramda cenazede bir aradayız. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Türkiye’nin böyle yönetilmeye ihtiyacı var. Türkiye’nin seçimleri demokratik birer yarış olarak görüp sonuçlarına herkesin saygı duyduğu ve daha iyi yöneten iktidara geldiği, yönetemeyenin gittiği, iktidarların değiştiği, bunun için tüm partilerin siyasi kadrolarının devlet yönetimi deneyiminin olduğu, devlet memurları içinde siyasi görüşleri ile her tarafın kadrolar yetiştirebildiği, her tarafın birbirini dengelediği, denetleyebildiği bir Türkiye’ye ihtiyaç var. İçinde bulunduğumuz yürüyüş, yürüdüğümüz yol, anlayışımız, yaklaşımımız tamamen bundan ibarettir, buna aittir.”

“OTOKRATLARA YER YOK”

“Dün Amsterdam’daydım, Avrupa Birliği’ni oluşturan bütün sol, sosyal demokrat, sosyalist partilerin çatı örgütü. Orada konuştuğumda da demokrasiyi ve Türkiye’deki demokrasinin önemini, demokratik ve istikrarlı bir Türkiye’nin Avrupa için önemini… Bir ülkeyle istikrarlı ilişkiniz vardır, başında otokrat vardır. Bu istikrar, yarınki istikrarsızlığın en büyük müjdecisidir. Onun için bir istikrar sağlayacaksanız; demokratlarla, demokrasi fikrine sahip olanlarla ve öyle yöneten, öyle yönetime saygı duyanlarla birlikte yürümek gerekir. Yoksa şöyle olur işte Avrupa için olduğu gibi. ‘NATO var’ dersiniz, ‘NATO üyesiyiz, güvenlik sorunumuz yok bizim’ dersiniz. Bir gün NATO’nun en büyük ordusunun başına Trump gibi biri gelir. İlk sizi tehdit eder. Bu sefer ‘Eyvah Avrupa’nın güvenlik kaygıları’ deyip sarılacak bir şey ararsınız. O sarılacak yerde otokratlara yer yok işte. O sarılacak yerde herkesin demokrat olması lazım ki; bir sonraki evrede yeni bir istikrarsızlık, yeni bir tartışma, yeni bir problem ortaya çıkmasın.”

“AK PARTİ’YE OY VERENLER DE ŞAŞKIN DURUMDA”

“Biz bu yüzden Manisa’dan başladığımız bu yolculukta sizleri desteğiyle, emeğiyle başladığımız bu yolculukta, yerel seçimlerden sonra kazandığımız o büyük başarıyla beraber uğradığımız bütün saldırılara rağmen, adım adım bu ülkeyi nasıl daha iyi yöneteceğimizi, başta toplumsal barışı nasıl sağlayacağımızı, ardından hukuk sistemini nasıl düzelteceğimizi… O sırada hızla alacağımız ekonomik tedbirlerle şu anda her birisi şaşkına dönmüş olan emekliler… Bu iktidar geldiğinde sekiz çeyrek altın alıyor, en düşük emekli maaşı, ikiye düştü. Yani bugünkü parayla aldığı en düşük emekli maaşı iki çeyrek altın alamıyor. AK Parti gelmese bugünkü hesapla 60 - 70 bin lira emekli maaşı alacaktı. Şimdi 16 bin lira alıyor. Asgari ücretli AK Parti geldiğindeki yedi çeyrek altını alabilse, 65 bin lira asgari ücret alabilecek ya, 22 bin liraya çalışıyor. Şu anda AK Parti’ye oy veren esnaf da çiftçi de emekli de emekçi de şaşkın durumda. Ve dönmüş ‘Bizi bu durumdan ne kurtaracak? Acaba kurtulabilecek miyiz?’ diye bakıyor.”

 

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ NASIL YÖNETECEĞİMİZİ ÇALIŞTIK”

“İşte onları bu durumdan nasıl kurtaracağımızı geçen sene tüzüğümüzü değiştirdikten sonra verdiğiniz start’la, bir yıl boyunca önce 81 ildeki yaptığımız il danışma kurulları, sonra 973 ilçede yaptığımız ilçe danışma kurulları, hepinizin yaptığı, sonra ildeki ikinci danışmalar. Gelen öneriler, illerden, yerelden gelen, ziraat odalarından gelen öneriler. Sendikalardan gelen öneriler. Barolardan gelen öneriler, iş dünyasından gelen öneriler. Dünyada büyük kalkınma hamlelerini yapmış sosyal demokrat programlar. Türkiye’de sosyal demokrasinin 70’lerde Türkiye’ye kazandırdıkları ve şu anda akademisyenlerle, 600 akademisyenle birlikte ’Bu ülke nasıl düze çıkar?’ programını hep beraber çalıştık. 4 - 9 Eylül kuruluş haftamızda temsilcileriniz Ankara’daydı. 600 örgüt temsilcisi, 600 bilim insanı, 250 partimiz dışından her kademeden, motokurye de olan ya da yurt dışında Erasmus’la öğrenci değişimine katılan da, her gençlik profilinin tüm kesimlerinden gençlerle Türkiye’nin geleceğini nasıl yöneteceğimizi, nasıl bir iktidar olacağımızı çalıştık. Şimdi bu il kongreleri bittikten sonra, yaklaşık kasım ayının sonunda Ankara’da büyük kurultayımızı yaptıktan sonra, bu yakamıza yapışan, paçamıza yapışan, yakamıza yapışmak hallerine değil, paçamıza yapışan, paçamızdan bizi aşağı çekmeye çalışan bir takım saldırganların, işte ‘İstanbul ilde onu yapabilir miyiz, genel merkezde bunu yapabilir miyiz?’ falan… Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Yargı Kolları vasıtasıyla yapılan bütün bu saldırılardan kurtulduktan sonra, hep beraber yeni bir yürüyüşü ve soluk almadan tamamlayacağımız bir çalışmayı başlatacağız. Şu anda programın ana sütunları, o sütunlardan bakanlıklara göre tasnif edilmiş politika belgelerine dönüştürülüyor. Bir yandan iletişimciler çalışıyorlar. Ancak kurultayımızın tamamlanması ve o günkü oylamamımızla parti programımız 2008’den sonra değişerek ve kısa ve anlaşılır, net öneriler, hükümet programı ve vaatlerimizle birlikte dünya siyaset tarihinin en büyük seçim kampanyasını hep beraber yürütmeye devam edeceğiz. Şu ana kadar 63 büyük mitingle 11 milyon vatandaşımızı sokaklara çekmeyi, onlardan güç almayı, onlara moral vermeyi, hep birlikte sahip olduğumuz ahlaki üstünlüğü psikolojik üstünlüğe dönüştürmeyi, o psikolojik üstünlüğün sonucu çoğunluk enerjisini harekete geçirmeyi başardık. Şimdi umutla ve merakla, evlerinde ya da çalıştığı iş yerinde ya da katıldığınız bir ev ziyaretinde, bir kahve köşesinde domino oynarken, bir serviste işten eve - evden işe sanayiden Manisa’ya gelir giderken, ‘Nasıl yönetecekler, bu sorunları nasıl çözecekler, bana ne vaad edecekler?’ diyen kararsızları, aslında bütün ümidi bu iktidarın değişmesi olup yerine kimin geleceğine karar vermemiş olanları hep beraber ikna edeceğiz.”

“İLK YEMİN SARAÇHANE’DE EDİLDİ”

“18 Mart akşamı Yüksek Seçim Kurulu’nun sadece Cumhurbaşkanlığı adaylığı için kabul ettiği bir belgeyi, Ekrem Başkan’ın üniversite diplomasını iptal ettiler. Bu şu demek: ‘Yarından itibaren bir şeyler yaşayacaksınız, aklınızı başınıza toplayın. Derdimiz Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması. Buna izin vermeyeceğiz. Ne yapacaksak yarından itibaren bunun için yapacağız. Ayağınızı denk alın.’ Ertesi sabah 6.00’da o kötü haberle uyandığımızda hızlı bir MYK toplantısından sonra İstanbul’a doğru yola çıktım. Orada şunu düşündüm. ‘Seçimler gününde yapılsa kaç gün var?’ Yaklaşık 1000 gün vardı. Bir gün vardı. Dedim ki ‘1000 günlük bir seçim kampanyası yapmak lazım. Bugün akşam Saraçhane’de otobüsün üzerine çıkacağım. Ve bir daha inmeyeceğim. Ki bu meseleyi onların çekip götürmeye çalıştığı, mahkeme koridorlarından meydanlara taşıyabilelim. Derdimizi bu insanlara anlatabilelim. Çünkü yapılan iş, hani bütün darbeler iktidarlara yapılıyor ya. Türkiye’de yapılan iş, yine her darbe gibi iktidara, bir sonraki iktidara, bir sonraki Cumhurbaşkanı’na, mevcut iktidarın imkanları kullanılarak yapılıyor. Buna karşı direnmekten başka bir yol yok’ dedik. O gün tabii biz bunu duyurunca, ‘Bugün akşam herkesi Saraçhane’ye bekliyoruz’ deyince, ilk karar metroları durdurdular, otobüsleri kapattılar, vapurları bağladılar, köprüleri kaldırdılar. Tarihi Yarımada’yı ulaşılamaz bir hale soktular. O sırada adını vermeyeyim, bir arkadaşımız yanıma geldi. ‘Bitti bu iş’ dedi. ‘200 kişi gelmez buraya. Bir başımıza kaldık. Sabah sabah büyük konuştun’ dedi bana. Dedim ki ‘Akşam burada direnişe başlıyoruz.’ Dedim ki ‘Eğer büyük konuştuysak bitecekse bugün bitecek. Bir şey olacaksa bugün olacak. Ben inanıyorum bugün akşam burada bir şey olacak’ dedim. O gün akşam o bütün engellemelere rağmen 110 bin kişi vardı orada. Ertesi akşam 220 bin, üçüncü akşam 255 bin ve dördüncü akşam o 23 Mart günü, hani bütün ilçelerde dayanışma sandıklarını koyduk da bizim sandık doldu da danışma sandıkları taştı ya. 15,5 milyon kişi kimi iki bastonuyla birlikte geldi, kimin karnında üç aylık bebeği ile birlikte geldi. O günün akşamı 1 milyon 150 bin kişi Saraçhane’de durdu, drone gitti gitti, menzilden çıktı çıktı geri döndü. Gözün göremediği kadar insan Saraçhane’nin etrafını kapladı. İşte o gün Türkiye’de bu darbeye teslim olmamanın, mücadele etmenin, bu mücadelenin sonunda da başaracak olmanın andı, ilk andı Saraçhane’de edildi. O günlerde siz hepiniz Manisa’nın ve ilçelerinizin Türkiye’de 81 meydanlarında orayla dayanışma gösteriyordunuz. O yolculuğun içindeyiz. O yüzden şimdi o 1000 günlük seçim kampanyasının 210’uncu günündeyiz arkadaşlar. 210’uncu günü. Yarın 211’inci günü. Ne olursa olsun bu yürüyüşü bırakamayız. Bırakırsak düşeriz. Biz sendelersek, bu millet yuvarlanır. Biz bir kelime eksik söylersek, bu millet susar. Biz bir adım geri gidersek, bunlar ülkeyi 100 yıl geri götürecek. Biz bir santim eğilirsek, bunlar bu millete diz çöktürecek. O yüzden geri adım atmayacağız, bir adım geride durmayacağız.”

“MÜCADELEDE EN UFAK BİR EKSİLME OLMAYACAK”

“Bu arada aday Silivri’de ve ümidimiz iddianame çıksın, tutuksuz yargılanma başlasın. Ama her şeye rağmen iki aday yarışıyor şu anda. Birisi bin 500 odalı sarayda. 14 tane uçağından canı hangisini çekerse ona biniyor. Yüzen sarayı ayrı, yazlık sarayı Okluk’ta, kışlık sarayı Ahlat’ta. Her imkan elinde. Ama ruhu dar, sanki yerin yedi kat dibinde. Diğer tarafta 12 metrekarelik bir hücrede biri var. Alnı açık, başı dik, morali yüksek. Ve oradan Cumhuriyet Halk Partisi’nin parti programını, kendisinin hükümet programını ve Türkiye’ye nasıl yöneteceğimizi çalışıyor. Gün gelip özgür kalıp ya da adaylığı önünde bir engel olmayıp, aday gösterdiğimizde Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olacak ve Cumhurbaşkanı olacak. İşte hem o gün gelene kadar, o gün tut ki aday yapamadık, bir nefer, partiden bir nefer adaylaşacak. Ama mücadelede en ufak bir eksilme olmayacak. Ve hep beraber bu süreci birlikte götüreceğiz. Şimdi Ekrem Başkan’ın yerine bize Cumhurbaşkanı adayı soruyorlar. Ben geçmişte de bunu hep öyle düşündüm, hep öyle söyledim. ‘Ekrem Başkan’ın yerine Cumhurbaşkanı adayınız var mı?’ Diyorum ki ‘Var.’ ‘Kim?’ Vallahi ben değilim. Sensin, bu salonda oturan herkes benim Cumhurbaşkanı adayım. Benim Cumhurbaşkanı adaylarım sizsiniz. Sizin kadar da benim. Sabahleyin yataktan ‘Eyvah ya, bugün de başımıza ne gelecek?’ diye değil, ‘Hadi bakalım iktidara bir gün daha yaklaştık’ diye kalkmanın zamanıdır. Partinin politikalarını, söylemlerini dinlemek, anlamak, öğrenmek, anlatacak kadar iyi bir noktaya gelmek durumundayız her birimiz. Nasıl geçen sefer kurultayda, İstanbul İl Başkanlığı 800 kişiyle dururken, hemen yanında 2 bin 500 kişiyle aslan gibi karşımda beni genel başkan yapanlar, benim gözümün içine bakıyorlarsa, bugün de bu salonda Ekrem Başkan’ı Cumhurbaşkanı, partimizi iktidar yapacaklar gözümün içine bakıyorlar.”

“BENİ SEVEN, ÜLKESİNİ SEVEN ARKAMDAN GELSİN”

“Tayyip Bey sermayeye güveniyor. Tayyip Bey yargıya güveniyor. Tayyip Bey istihbarata güveniyor. Tayyip Bey Amerikan Büyükelçisi Barrack’a güveniyor. Tayyip Bey Amerikan Başkanı Trump‘a güveniyor. Tayyip Bey demokrasi dışında ne varsa onu kullanmak ve iktidarını sürdürmek için her şeyi göze almış. Bunu göze almış ve bu kadar gözü dönmüş birinin karşısında en az onun kadar göze almış ve ondan daha çok cesaretle bu memlekete iktidar olmaya karar vermiş olanlara ihtiyaç var. Şimdi ben buradan; Fatih Sultan Mehmet’in altına binip, ‘Beni seven arkamdan gelsin’ deyip, İstanbul’u fethetmeye, bir devri kapatıp, bir devre açmaya gittiği bu topraklardan yine İstanbul’a, Türkiye’nin dört bir yanında il kongreleri yapılırken en çok uğraştıkları ve en çok mücadele ettikleri, en büyük mücadeleyi de hep beraber verdiğimiz İstanbul’a doğru yola çıkıyorum. Beni seven arkamdan gelsin. İktidara yürümeye, bir devri kapatıp bir devri açmaya hazır mıyız? Bir devir kapanacak, yeni bir devir açılacak. Beni seven arkamdan gelsin, ülkesini seven arkamdan gelsin. Hepinizi seviyorum. Biz başaracağız; demokratlar kazanacak, Cumhuriyetçiler kazanacak, Atatürk’ü sevenler, Cumhuriyet’i sevenler kazanacak. Beni seven arkamdan gelsin, onu seven arkamdan gelsin Yürüyelim arkadaşlar…”

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER